İçeriğe geç

Salatü Selama Çok Evvelden Başlanmıştır

Salatü Selama Çok Evvelden Başlanmıştır

Salatü selama çok evvelden başlanmıştır.

Salâtü selâm, peygamberler dünyaya gelelidenberi devam etmektedir. Hz. İbrahim’e, Hz. İsmail’e ve diğer peygamberlere de salâtü selâm getirilmiştir. Bizim namazda oturunca Ettehiyyâtü ’yü okuduktan sonra okuduğumuz “Salli bârik” işte bu hakikatin canlı bir misâlidir.

Peygamberlerden birisi anıldığı vakit: “Sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem” denir. Yahut “Salavatullâhi aleyhi ve sellem” yahutta: “Allâhumme salli alâ Muhamed” demek lâzımdır. Eğer ashab-ı kiram zikrolunursa: “Radiyallâhu anhu” denir.

Yukarıda da söylediğimiz gibi, ömürde bir defa salâtü selâm getirmek farz, diğerleri mustahaptır. Yani sevaptır ve Hz. Peygamber’in şefaatına kavuşmaktır. Hutbe esnasında hatibin haddinden fazla salâtü selam okuması ve bilhassa hutbe dinleyen cemaatın salâtü selâm getirmeyip susması tercih edilmiştir. Çünkü Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde: “Eğer yanındaki-ne sus der de imam hutbede ise sen lağvetmiş olursun. ” buyurdu. Demek oluyor ki hutbede imam bulunurken aşağıdan cemaat hiçbir şey okumayacak, salâtü selâm dahi getirmeyecek, namazda imiş gibi bir hal alacaktır. Fıkıh kitaplarımızda bu hususa ait yeteri kadar malumat vardır.

Şu husus bilinmelidir ki insanların dillerinde dolaşan salatü selâmların sayılarının nihayeti yoktur. Çünkü her varlığın bir özel ismi vardır. O özel isim sayesinde Hakk’a teveccüh ve Peygamber’e rağbet etmek, salâtü selâm okumak bir vazife icabı sayılmıştır.

İslâm bilginlerinden Şeyh Sadeddin-i Hamevî (k.s) der ki: “On ikibin salavâti şerife mazbuttur ki bazısı Peygamber efendimizin bildirmesiyle bilinmiş, bazısı arş-ı âlânın tavanında yazılmış ve melekler vasıtasıyla peygamberlere öğretilmiş ve bazısı da Allah’ın has kullarına ilham yoluyla gelmiştir.”

Salâtü selâmların böyle çeşitli kanallardan gelmesinin bir hikmeti de şudur ki, insanın kalbine akan İlahî feyizler on bir mertebeden akıyor: Bunlar da levh, kalem, arş, kürsî, yedi gökyüzüdür. Bu toplamın tek sayısı itibariyle on iki olur, lâkin her mertebede bin bir adet esmâ-i İlâhiye mütecelli olmak hasebiyle salâtü selâm sayıları on iki bine ulaşmış olur.

Bunun bir izahı da şudur: “Lâilâhe illallah” kelimesi yazılışta on iki harf olduğu gibi, “Muhammedün Resûlullah” kelimesi de böyledir. Binaenaleyh, her harfin karşılığında bin adet salâtü selâm olmaktadır.

Başka bir rivayete göre, Kur’an-ı Kerim’in âyetlerinin sayıları kadar salâtü selâm mevcut olduğu söylenir. Çünkü bütün sırların ana kaynağı Kur’-an’dır. Kur’an, zâhir yönüyle “Mushaf-ı Kavlî” ve Resûlullah efendimiz ise, “Mushaf-ı fiilF’dir.

Fahreddin Râzî Hazretleri şöyle söylüyor: “Peygamber üzerine salâtü selâm getirene on sevap yazılır ve amel defterinde işlemiş olduğu on günahı da silinir.”

Ebulleys Semerkandî Hazretleri babasından rivayet eder ki: Süfyan-ı Sevrî hazretleri Kâbe’yi tavaf ederken birini görür.’ Bu adam bir ayağını kaldırır yere basıncaya kadar bir salât getirir. Sonra diğer ayağını kaldırır bu suretle salâta devam eder. Süfyan-ı Sevrî bütün teşbih ve tehlilleri bırakıp da yalnız salevât-ı şerîfeye devamının sebebini sorar. O adam: “Sen zamanın yabancısı olmamış olsaydın sana söylemezdim. Madem ki yabancısın, sebebini sana söyleyeyim.” der.

“Ben babamla hacca gitmek üzere yola çıkmıştım. Yolda babam hastalandı. İlaç aramaya çıktım. Getirdiğim ilaçlar kâr etmedi ve nihayet babam öldü. Yüzü simsiyah kesildi, hayretimden ‘Innâ lillâhi ve innâ ileyhi râci’ûn’ dedim, yüzünü örttüm. Gece olması dolayısıyla bana uyku galebe etti, yattım. Rüyamda bir adam gördüm. Yüzü ay gibi nurlu, elbisesi pırıl pırıl parlıyor ve miski anber kokusunu saçıyordu. Yavaş yavaş bir ayağını kaldırıp diğerini yere indire indire babama doğru geldi. Benim örtmüş olduğum yüzün deki mendili kaldırdı ve elini hafifçe babamın yüzüne sürdü. Babamın yüzü bembeyaz oldu. Dönüp giderken hemen koşup eteğine yapıştım ve sordum: “Babam hakkında Cenab-ı Hakkın bir nimet olarak gönderdiği sen kimsin?” O zât: “Bilemedin mi? Ben Abdullah oğlu Muhammed, sahib-i Kur’an’ım. Baban sağlığında pek müsrif bir adam olmakla beraber bana pek çok salâtü selâm getirirdi. Benden yardım ve şefâat diledi. Ben de gelip vaktiyle getirmiş olduğu salâtü selâmlara karşılık olarak yardımına yetiştim.” buyurdu.

Gerek Kadı Beyzavî ve gerek Fahreddin Râzî tefsirlerinin anlattıklarına göre, madem ki Allah ve melekleri Peygamber efendimize salât getiriyor. Bizim gibi âciz ve günahkâr insanların âlemlere rahmet olan Peygamber efendimize getireceğimiz salâtü selâmın ne ehemmiyet ve kıymeti vardır, diye bir sual sorulmasına lüzum kalmıyor. Çünkü bu çeşit salâtü selâmla duâ etmekle meşgul olmamıza Cenab-ı Hak emir buyurmuştur. İhyâül Ulûm’de görüldüğü üzere, Resûl-i Ekrem efendimiz gayet sevinçli ve güleryüzle sahabesinin yanma teşrif buyurur. Bu güleryüzlülüğünün sebebi sorulduğunda: “Cebrail aleyhisselâm geldi ve: Yâ Muhammed ümmetinden herhangi birisi sana salâtü selâm getirirse ona on salât ve on selâm sevabı verilecek, buna sen râzı mısın? dedi. Onun için sevine sevine size müjde getirdim. ” cevabını verdiği için yukarıdaki sual varid olmuyor. Bizim getireceğimiz salâtü selâmdan Resûl-ü Ekrem hâşâ bir istifade etmiyor. Ancak bire on sevaba kavuşmamıza sebep oluyor.

Büyük İslâm mutasavvıflarından İzzüddin bin Abdüsselâm şöyle söylüyor: “Bizim getirmiş olduğumuz salâtü selâm Resûl-i Ekrem efendimize bir fayda sağlayamaz. Zira Allah hadis-i kudsisinde: ‘Eğer sen olmasadın ben kâinatı halketmezdim’ buyurdu ve bu sırra Peygamberini mazhar kıldı. Bunun için, bu yüce insana bizim duâ etmemiz edebe aykırıdır, ancak böyle muhterem bir peygamberin ümmetinden olduğumuz dolayısıyla bizi doğru yola sevk ettiğine karşılık kendisine şükranda bulunmamız lâzım geldi, bu lâzime-nin hakkını ödeyebilmemizden âciz olduğumuza binaen, “Yâ Rabbi; bu nimetin hakkından sen gel ve Fahr-i Kâinat efendimize her ne suretle mükâfat yapılmak icabederse lütfen bizim tarafımızdan onu yapıver” tazarru manasında, mesela şöyle: “Allahumme salli alâ Muhammedin ve âlihi ve sellim” gibi bir salât getiriyoruz.”

Salât lâfzı birçok manalara gelir:

1. Allahü Teâlâ’ya nisbet olunursa, O’nun rahmeti herşeyi kapladı, esasına binaen manası rahmet olur.

2. Meleklere nisbet olunursa yine tam manasıyla mağfiret istenir.
3. Taşlara, bitkilere ve hayvanlara bütün şümûlü ile duâ demektir

4. İnsanlara ve cinlere bu salâtü selâm nisbet olunursa kâh tam ve kâh noksan duâ manalanna gelir. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de çeşitli âyetler mevcuttur.

 

Kategori:Çeşitli DualarDeğerli Bilgiler

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.