Peygambere Bir Mehdiye
Peygambere bir mehdiye. (1)
Ey Resül-i müctebâ ve ey Hâbib-i murtezâ
Sallallahü aleyke ve selleme teslîmâ.
Çün salât ve selâmın oldu kilidi rıza,
Sallallahü aleyke ve selleme teslîmâ.
Halka haliktan irfan dersini verirsin,
Tecelliye mazharsın, güneş gibi azharsın.
Bir rûh-i münevversin, bir zât-ı mutahharsm,
Sallallahü aleyke ve selleme teslîmâ.
Âyinesin esmâya nişânesin müsemmâya,
Buldun Haktan himaye oldun feyizde mâye.
Uruç ettin semâya çıktın burcü amâya,
Sallallahü aleyke ve selleme teslîmâ.
Eyledi Hak Hazreti seni sırrı rahmeti,
Edip sende şefkati, dedin: Ahir ümmetî.
Bu hakkının hizmeti dilinde vird-i kat’î,
Sallallahü aleyke ve selleme teslîmâ.
(Allahumme salli ve sellim alâ gâyetil âlemîne ve âyetil âlemine.)
“Allah’ım, Muhammedi üzerine âlemlerin sayısınca rahmet eyle, mübarek eyle: O’na alemler sayısınca salâtü selâm olsun.,,(2)
Birinci “âlemin” alemin üstünü ile, Allah’ın varlığı onunla belli oluyor demektir. Âlem, Hâlik’a delâlet ediyor.
İkinci “âlemîn”den murat, âlimindir, yani tüm âlimlerin sonucudur, onların sayısınca kendisine hürmet ve tâzim edilecektir ve öyle istenmiştir. Nitekim Kur’an’da da: “İnne fi zâlike leâyâtin lil âlimin” denilmiştir.
Yani buna âlimlerin akılları erer. Akıl yâ akl-ı kudsî olur, veya akl-ı me-âd olur. Cahillerin akılları buna ermez. Çünkü onların akılları akl-ı cüz’ ve akl-ı meâşdır. Yemeğe içmeğe erer. Onun için rivayet edilmiş ki Resûlullah’-ın aklı o kadar yüce idi ki, Allah’tan başka O’nun aklının mertebesini kimse bilememiştir. Onun için Resûlullah’ın bütün yönleri insanlar için açık değil-‘ dir, o bir muammadır. O’nu ancak yaratan bilir. Gökteki yıldızları nasıl uzaktan seyrediyor, iç durumlarını bilemiyorsak, Resûlullah’ı da öylece içten içe bilemiyoruz. Velî ile nebinin arasındaki fark, yer ile gök arasındaki fark kadardır denilmiştir.
Bu makamda ehl-i hakikat derler ki: Kur’an’ın zâhiri zâhir ehline delil, bâtını ise hakikat ehline bir burhandır. Çünkü herkes bulunduğu makamdaki durumuna göre ondan istifade eder.
Bu izahdan şunu anlamalıyız ki bütün gelen kitaplar Resûlullah’m iç yönünü açıklamak için gelmişler, ne kadar açıklamalarda bulunmuşlarsa da tam manasıyla O’nun hakiki yönünü açıklayamadılar. Nihayet bu yolda daha ileri gidemiyeceklerini beyân ettiler.
Şâirlerden birisi bu hususta şöyle söyler:
“Muhammed’i benim kısa lisanımla ben medhedemem; ancak Muham-med’deki hâsseleri bilebildiğim kadar nakletmek suretiyle onu medhetmeğe çalışırım.”
(Allahumme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin ve sellim.)
“Allah’ım, Efendimiz Muhammed üzerine ve O’nun âl ve etbâı üzerine olsun salâtü selâm. ”
Resûl-i Ekrem buyurdu: “Sizler bana salâtü selâm getirmek istediğiniz zaman onu umumîleştirin. ” Yani, efendimiz üzerine deyin, demek istemiştir. Bütün peygamberlere asalet endir, evliyâya göre ise tâbiiyy etledir. Bunların ayrı ayrı hususiyetleri vardır. Allah’ın rahmeti geniştir, hem peygamberlere, hem velilere ve hem de onlara bağlı olanlara şâmildir. Bir salâtü selâm sâyesinde yapılan duâlardan bir çok büyükler faydalanacaktır. Bunu getirenler de mânen taltif edileceklerdir. Şu halde salatü selâm getirmek, hem getirene ve hem de getirilene faydası vardır. Bu hususta- bir çok izahlar mevcuttur. Yeter ki insanoğlu aşk ile salât okusun ve tâzim eylesin.
- 1 İsmail Hakkı, age, s. 2761.
- 2 İsmail Hakkı, age, s. 277.
İlk Yorumu Siz Yapın