İçeriğe geç

Duanın Lüzumu, Edepleri, Vakitleri ve Fazileti

Duanın Lüzumu, Edepleri, Vakitleri ve Fazileti

Duanın lüzumu, edepleri, vakitleri ve fazileti.

İbni Ata (r.a.) diyor ki:

“Duanın bir takım rükünleri, kolları, sebepleri ve vakitleri vardır. Yapılan dua, rükünlerine (şartlarına) uygun olursa sağlam olur. Yapılan duanın kolları, kanatları uygun olursa gökler dahil, istenilen cihete doğru uçar. Sebepleri yerine getirilir ve belli sebeplere dayan-dırılırsa sonunda mutluluk hasıl olur.”

Duanın rükünleri nelerdir? Onlar, kalbin huzurlu ve duygulu bulunması, Allahü Teâlâ’ya karşı boynun bükük ve gönlün mahzun olması, yine kalbin sebeplerden ve onlara dayanmaktan koparılıp, Allahü Teâlâ ile bağlantılı hale getirilmesidir.

Duanın kollarına ve kanatlarına gelince, onlar da, doğruluktan ayrılmamak, vakitlere dikkat etmek, bilhassa dua için seher vakitlerini fırsat bilmektir.

Duanın kabul olunmasının sebepleri ise, Allah’ın Resulü’nün üzerine duanın başında, ortasında ve sonunda bol bol salat ve selam okumaktır. Dua ve ehemmiyeti ile ilgili olarak Cenab-ı Hakk Kur’an’da şöyle buyuruyor:

“Habibim! Kullarım, sana Beni sorarlarsa onlara de ki: “Ben onlara yakınım. Bana her dua edenin duasına cevap veririm…”

Dua ile ilgili olarak yine Cenab-ı Hakk buyuruyor:
“Doğrusu, ancak Allah’a dua edersiniz de, dilerse O, bertaraf edilmesine yalvardığınızı (belayı) kaldırır. O vakit, ortak koştuğunuz putları unutursunuz.”
Bu âyet-i kerime, bundan evvelki âyet-i kerimenin ifade ettiklerini de ifade ettikten sonra, dilediğinin perdesini de aralayıp kaldırıyor. Buradan da anlaşıldığı kadarı ile, dua üç kısım olarak meydana çıkmaktadır:

1-    Kabul olunan dualar,
2-    Günahın affına vesile olan dualar,
3-    Derece yükselten dualar.

Kadı Ebubekir Arabi bu hususta şöyle der:

“Dua, kulun ya bir dileğini ve faydasına olanı Cenab-ı Hakk’tan istemesi veya herhangi bir tehlikenin kendisinden uzaklaşmasını talep etmesi ve bu iki husustan birisi için Allah’a yalvarmasından ibarettir. Kaza ve belanın bir kimsenin üzerinden kalkması için de dua etmesi yerinde bir hareket olur. Dua aynı zamanda, istenmeyen şeylerden kurtulmak ve istenen şeyleri kazanmak için Cenab-ı Hakk’ın merhametini isteme hizmetidir. Nitekim kalkan, gelen okun zararsız hale gelmesine sebep olduğu gibi, su, topraktan bitkilerin yeşerip çıkmasına sebeptir. Aynen böyle, dua da kader hükmünü değiştirmeye değil, onun gelişini ya daha da hızlandırmaya veya geldikten sonra zarar vermeyecek şekle dönüşmesini temin etmeye yarar.”

Dua mü’minin silahıdır. Bir kul, devamlı bir şekilde zikir, dua ve tazarru halinde bulunursa, melekler bu kimseyi kanatları altında her türlü tehlikeden korurlar. Bu kimseler, herhangi bir zarar ve tehlike ile karşılaştıkları zaman, onları korumak üzere görevleri bulunan melekler, erişmesi muhtemel bu tehlike ve zararları derhal karşılar ve defederler. Böyle kimseler her zaman himaye altında bulunurlar. Cenab-ı Hakk’m erişmesini takdir buyurduğu kaza ve kaderler müstesna. Onlara, kaderi yaratandan başkası karşı duramaz. Zira melekler de kaza ve kadere teslim olmuş kimselerdir.

Kul için gerekli olan şey, salih amellerle yüceliklere açılıp uzanan yolu beklemektir. Zira, her kul için yüceliklere ulaşmaya bir yol lazımdır. Yaptığı kulluk hizmetleri, Allahü Teâlâ’nın kabul kapısına o yoldan ulaşır. Rızkı aynı yoldan iner. Ruhu aynı yoldan kabzolur. Tekrar makamına o yoldan döner. Bir kimse, ibadet, hayır ve hasenatına devam edip çok çok dua edince, beklemekle mükellef olduğu ve yüceliklere ulaşan yolunu bu iyi halleri ile kapatır. Herhangi bir felaket ve bela gökten inerek o kimseye isabet etmek istediği zaman, kula uzanan aynı yoldan gelmek durumunda ve mecburiyetinde olduğu için o yolu iyi hallerle doldurulmuş ve hiçbir felaketin ve kötülüğün geçmesine imkan kalmayacak kadar kapatılmış olarak bulur. Böylece yapmış olduğu ibadet, hayır, hasenat ve dualar felaketin gelmesine hiçbir menfez bırakmamış ve sahibini gelecek felaketlere karşı korumuş olurlar. Bir insana rahmet de felaket de yüceliklerden gelir. Zira her ikisinin yeri de yüceliklerdir. Bazı kere dua ve iyiliklerin yücelerde çarpıştıkları olur. Bazen ibadetler ve ualar felaketleri, bazen de felaketler ibadet ve duaları alt ederler. İbadet ve dualar, felaket ve belalar iki güreşçiye benzerler. Yapılan müsabaka sonunda dua ve ibadetler galip gelirse, gökleri delerek, Allahü Teâlâ’nın icabet kapısına kadar yükselirler. Müsabaka sonunda, eğer bela galip gelirse dua yenilir ve tekrar sahibine döner. Bu hususa şu âyet-i kerime işaret etmektedir:

“Allahü Teâlâ her emrinde galiptir.”

Allah’ın Resulü (s.a.v.) de bu hususa bir hadis-i şerifle işaret buyurmaktadır:

“Bela ile dua kıyamete kadar devamlı bir şekilde muharebe halinde bulunmaktadırlar.”

Bu hadis-i şerif ‘Dua, belanın reddine sebeptir. ’ cümlesinin manasını ifade etmektedir. Yine Allah’ın Resulü (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

“Allahü Teâlâ’ya duadan daha değerli, O’nun katında ondan daha kıymetli bir şey yoktur.”

Yine Allah’ın Resulü (s.a.v.) buyuruyor:

“Allahü Teâlâ kendisinden bir şey istemeyene gazap eder.”

Buhari ve Müslim’in müştereken rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte de Allah’ın Resulü: “Dua ibadetin ta kendisidir” buyurdular ve arkasından şu âyet-i kerimeyi okudular: “Rabbiniz buyurdu ki: “Bana dua ediniz, size karşılığını vereyim. Bana ibadet etmekten büyüklenip yüz çevirenler, muhakkak ki küçülmüş kimseler olarak cehenneme gireceklerdir.”

Dua ile ilgili hususta Allah’ın Resulü (s.a.v.) buyuruyor:

“Dua ibadetin özü, iliğidir.”

Duanın asıl manası, bir kimsenin Rabbinden kendisine yardımda ve ikramda bulunması için dilekte bulunmasıdır. Duanın gerçek olanı ise, kulun Allahü Teâlâ’ya muhtaç bulunduğunu münasip bir lisanla açığa vurması ve gerçek güç ve kuvvetin Allah’ta olduğunu haliyle ifade etmesidir. Dua, aynı zamanda kişinin Allah’a karşı kulluk yaptığının da alametidir. O’na karşı kulun aczini ve eksikliğini bildiğini ortaya koyma hali de duadan başka bir şey değildir. Kulun bu halinde Cenab-ı Hakk’ı yüceltme hareketi vardır. Dolayısıyla her cins kerem ve ihsan da O’na izafe olunmaktadır. Bu iddiaya uygun olarak şöyle denilmiştir:

“Dua, ihtiyaç kapısının anahtarıdır.”

Dua, gerçek ihtiyaç sahibi kimselerle Allah arasında bir vasıtadır. Ona, sıkıntı içinde bulunan kimsenin nefes alışı da denilebilir. Cenab-ı Hakk bir takım toplulukları zemmederek Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Münafık erkeklerle münafık kadınlar, birbirlerine benzerler. Onlar, kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoymaya çalışırlar. Ellerini sıkı tutarlar (hayır yapmazlar). Allah’ı (O’na itaati) unuttular. Allah da onları unuttu. (Hidayetinden mahrum etti.) Doğrusu münafıklar hep haindirler.”

Zemmedilen topluluk olarak ortaya konan münafıklar, dileklerini Allah Teâlâ’ya iletmeyecekleri gibi, O’ndan bir şey de istemezler. Halbuki, O’nun kendisinden bir şey iste-meyen kuluna dargın olduğu yukarıda geçen bir hadis-i şerifte beyan edildi.

Dua, hem ibadettir, hem ihlastır, hem de şükür ve senadır. Yine dua, Allahü Teâlâ’dan dilekte bulunmak, O’nun yegane ilah olduğuna inanıp, yürekten tasdik etmek, O’na münacaat etmek, tazarru ve niyazda bulunmaktır. Yine dua, kulun Cenab-ı Halde’a boynunu bükmesi, O’na dayanıp, yalnız O’na güvenmesi, her şeyi yalnız O’ndan istemesidir. Evet, dua, ibadetlerin özü ve iliğidir. Bir hadis-i şerifte rivayet edildiğine göre, sahabiden birisi, Allah Resulü’ne:

“Ey Allah’ın Resulü, bana bir tavsiyede bulununuz.”

Deyince, Resulü Ekrem (s.a.v.) o kimseye şöyle buyurdular:

“Sana duayı tavsiye ederim. Zira Cenab-ı Hakk’ın, kulunun dileğini kabulü, dua etmesine bağlıdır. (Dua ile icabet beraberdir.) Sana şükretmeyi de tavsiye ederim. Zira Cenab-ı Hakk şükredenin nimetini artırır. Hile ve desiseden de sakınmanı tavsiye ederim. Zira hile ve desise döner dolaşır, yapan kimsenin başında patlar. Sahibini helak eder.”

Cebrail (a.s.)’ın tarif ettiği gibi bir duayı Allah’ın Resulü şöyle ifade buyuruyor:

“Ya Muhammed (s.a.v.), de ki: “Ey benim yüceler yücesi Allah’ım! Beni dünyada da ahirette de fenalıklardan koru (gizle) ve afiyette kıl.”

Hakikat ehli olan bazı âlimler şöyle derler:

Dua, Allah yolunda bulunan kimselerin selamette olma sığınağı, ihlaslı ve imanlı müminlerin, O’nun yolunda yine O’nun emirlerine tutunulacak ipi, yani şeriatın ta kendisidir.

Dua, Cenab-ı Hakk’m emirleri ve kaderi ile buluşma ve birleşme halidir. Bu buluşma ve birleşmede bir alışveriş yapılmaktadır. Kul dua etmeye devam ettiği müddetçe, kul ile Allah arasındaki alışveriş de devam etmektedir. Cenab-ı Hakk’ın “Ben’den isteyiniz.” emri, ne güzel bir emirdir.

Bazı âlimler de duayı “Allahü Teâlâ tarafından indirilecek kazalara karşı, bilerek ve razı olarak yöneliştir. ” şeklinde ifade etmişlerdir. Dua, karşılığında Allahü Teâlâ’nın ihsanını gerektirmektedir. Dolayısı ile O’nun rızasını kazanmaya da bir vesiledir. Bu ise O’nun katında bir makama sahip olmak demektir.
Duanın hayırlı olanı, yapıldığı zaman heyecan duyulan, hüzünlenilen ve gözyaşı dökülenidir.

Kategori:Esmaül HüsnaVefk

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.