İngilizce Meal:
Did We not widen your bosom?
Ahmed Raza Khan: Mohammed Aqib Qadri:
Türkçe Meal:
Şerh etmedik mi senin içün bağrını?
Elmalılı-orijinal 94:1
Senin gönlünü açmadık mı?
DiyanetMeali 94:1
Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?
Diyanet Vakfı 94:1
Senin için göğsünü açıp genişletmedik mi?
Ömer.N.Bilmen 94:1
Senin göğsünü açmadık mı?
İbni Kesir 94:1
Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri:
Bu mübarek süre de Resül-i Ekrem’in nail olduğu nimetleri bildiriyor. Onun uğradığı sıkıntı ve şiddetin giderileceğini müjdeliyor. O Yüce Peygamberin sâlih âmellere devamını ve yalnız Cenab-ı Hak’ka tevekkül etmesini ve yönelişte bulunmasını emretmektedir. Şöyle ki: Ey Peygamberlerin en faziletlisi!. (Senin göğsünü) peygamberlik feyziyle, ilim ve marifetle (açıp genişletmedik mi?) elbette ki, genişlettik, yâni: Ey insanların şereflisi!. Senden hayreti, üzüntü ve kederi giderdik, kalbine bir kudret, bir manevî zevk ihsan ettik, seni kutsal bir kuvvetle, ruhani bir ışıkla kuvvetlendirdik ve aydınlattık, evet.. Sen bu ilâhî lütfe erişmiş bulunmaktasın.
Deniliyor ki: Burada kalp denilmeyip de “Sadr” = göğüs denilmesi, şu gibi bir hikmete dayalıdır: Göğüs, bir vesvese mahallidir. Şeytan, insanların göğüslerine vesveselerini düşürmeğe çalışır, o vesveseleri gidermek, yok etmek ise göğsü açmaktan ibarettir. Ve şöyle de deniliyor ki: Şeytan, kalbe vesvese düşürmek için göğse gelir, göğüs ise kalbin kal’ası mesabesindedir. Şeytan, orada bir delik bulursa oradan kalbe vesveselerini düşürmeğe başlar, kalpte hüzün ve kederin, yanlış düşüncelerin ortaya çıkmasına sebebiyet verir akıl ve bilginin mahalli olan kalbi bozmaya çalışmış bulunur. Fakat bir zâtın göğsü, ilâhî bir lütuf olarak açılmış olunca, bir açıklamaya, bir genişlemeye nail olunca artık şeytanın vesveselerine mahal olmaktan kurtulur.
İşte Peygamber Efendimizin mübarek göğsü de en mükemmel bir genişlemeye nail olmuş, ondan şeytanî vesveseler yok edilmiş, kendisi Allah’ın desteğine mazhar olarak kalben pek doygun ve huzurlu bir hâlde yaşamıştır.
“Şerh” lügatte açmak, yarmak, keşfetmek, bir şeyi izah etmek ve açıklamak süretile bildirmek demektir. Bir eserin izah ve tefsirini yapan kitaba da şerh deniliyor. “Sadr” de sîne, göğüs, yâni: Bir şeyin ön tarafı manasınadır, insanın belinden başına doğru olan ilk tarafıdır ki: Gerisi de kalbi, ciğerleri içine alır, bir odanın bir salonun en şerefli oturak yerine sadr denilir.
Tefsir-i Kebir – Mefatihul Gayb:
Tavus ve Ömer b. Abdulaziz bu sûre ile Duhâ Sûresi’nin tek bir sûre olduğunu söyledikleri, bir rekatta bu ikisini birden {zamm-i sûre olarak) okudukları, okurken araya besmeleyi sokmadıkları rivayet olunmuştur. Onları buna sevkeden sebep, “Göğsünü genişletmedik mi?” (İnşirah, 94/1) ayetinin, … “Seni bir yetim olarak bulmadı mi?” (Duhâ, 93/6) ayetine atfedilmiş gibi gözükmektedir. Halbuki durum hiç de böyle değildir. Çünkü birincisinin, yani Duhâ Sûresi’nin, Hz. Peygamber (s.a.s)’in kafirlerden gördüğü eziyetten ötürü, kederli olduğu bir sırada olmuştur. Dolayısıyla da, Hz. Peygamber (s.a.s)’deki göğüs darlığı hali teşekkül etmişti. İkincisi ise, bu ayetin nüzulünün, Hz. Peygamber (s.a.s)’in göğsünün ferah, kalbinin rahat olduğu bir sırada inmiş olmasını gerektirir. Hal böyle olunca, nasıl olur da bu iki sûre bir tek sûre sayılabilir?
“Göğsünü senin için genişletmedik mi?” (İnşirah, 1).
Cenâb-ı Hak, bu olumsuz ifadenin başına, istifham-ı inkarî için olan hemzeyi koyarak, bu soruyu sormuştur. Dolayısıyla bu, onun göğsünün genişletilmiş ve rahatlatılmış olmasını; olumsuz bu ifadenin, olumlu mana ifade ettiğini gösterir. Binâenaleyh sanki, “Biz senin göğsünü genişlettik” denilmek istenmiştir. Göğsü genişletmenin, “inşirâh”ın, ne demek olduğu hususunda iki görüş vardır:
Göğsü Şerhetmenin Manası
Birinci Görüş: Şu rivayette yer alan husustur: “Cebrail (a.s), Hz. Peygamber (s.a.s)’e geldi, göğsünü yardı, kalbini çıkardı, yıkadı ve o kalbi günahlardan iyice temizledi. Sonra onu ilim ve imanla doldurup göğsündeki yerine yerleştirdi.”
Şerh-i Sadrı Eleştiren Mu’tezile’ye Cevap
Bil ki Kadî, bu rivayeti şu bir kaç açıdan tenkid etmiştir:
1) Rivayette geçen bu hadise, Hz. Peygamber (s.a.s), küçük bir çocuk iken meydana gelmiştir ve bu mucizelerden bir mucizedir. Ama böyle bir mucizenin, onun peygamberliğinden önce meydana gelmiş olması caiz (mümkün) değildir.
2) Yıkamanın tesiri, cisim (madde) olan şeyleri giderme hususundadır.Günahlar ise, maddi değildir. Binâenaleyh yıkamanın, günahları temizlemede bir tesiri olmaz.
3) “Kalbin ilim ile doldurulması” (ifadesi) uygun değildir. Aksine Allah Teâlâ, kalbte ilimler yaratır.
İrhasat
Kâdî’nin birinci tenkidine, “Mucizenin, peygamberlikten önce meydana gelmesi de, biz (ehl-i sünnet’e) göre mümkündür” diye cevap verilir. Bu şekilde meydana gelen mucizeye, “irhâs” denilir. Böylesi “irhâs”lar Hz. Peygamber (s.a.s) için çokça vaki olmuştur.
Kâdî’nin ikinci ve üçüncü tenkidlerine de, şöyle cevap verilir: Cebrail (a.s)’in, Hz. Peygaber (s.a.s)’in kalbinden yıkayıp temizledikleri bu siyah kan’ın kalbin günahlara meylinin ve taatlardan uzaklaşmasının bir alameti (sebebi) olması; ondan bunu giderince, bunun, o kalbin sahibinin, günahlardan kaçınıp, taatlara devam eden birisi olduğuna bir alamet olması; dolayısıyla bunun, melekler için, adeta o kalb sahiblerinin ma’sum (günahsız) olduğuna bir alamet gibi olması, akıldan uzak görülecek birşey değildir. Bir de, Allah dilediğini yapar, istediğine hükmeder (yani onun kalbini bu şekilde temizlemek murad etmiş ve böylece temizlemiştir).[6]
Göğsü Marifetle Doldurmak
İkinci Görüş: “Göğsü genişletmek”den murad, marifetullah ve taatla ilgili bir husustur. Daha sonra alimler bu hususta şu izahları yapmışlardır:
1) Hz. Peygamber (s.a.s), cinlere ve insanlara peygamber olarak gönderilince, kalbi, cinlerin ve insanların karşı koyuşundan ve Allah’ın dışında kalan her ma’buddan ve onların abidlerinden uzak kalıp insanlar tarafından dışlanmasından ötürü sıkılmaya başladı. Böylece Allah Teâlâ, ona, üstlendiği herşeyi kapsayan ve onun nezdinde, katlandığı her türlü sıkıntıyı küçülten ayetler verdi. Bu, Cenâb-ı Hakk’ın tek bir gaye-düşünce haricinde kalbinde hiç bir şey bırakmaması suretiyle oldu. Artık bundan sonra onun kalbinde, geçim derdi, çoluk-cocuk derdi diye birşey kalmadı. Kafirlerden kendisine gelen eziyetlere de aldırış etmez oldu. Böylece kafirler onun gözünde, sinekten daha aşağı bir duruma düştüler. Dolayısıyla da artık onların tehdidlerinden korkmuyor ve onlarda olan şeylere meyletmiyordu.
Velhasıl “göğsün genişletilmesi”, Hz. Peygamber (s.a.s)’in, dünyanın önemsizliğini ve ahiretin mükemmelliğini bilip-anlaması demek olup, Hak Teâlâ’nın, “Allah hidayetini dilediği kimselerin, göğsünü İslâm’a açar; dalaletini dilediği kimselerin ise göğsünü daraltır” (En’âm, 6/125) ayeti de bu manadadır. Rivayet olunduğuna göre, Hz. Peygamber (s.a.s)’e şöyle sorulmuştu:
“Ey Allah’ın Resulü, göğüs genişletilir mi?” Hz. Peygamber (s.a.s),
“Evet” diye cevap vermiştir. Bunun üzerine onlar,
“Bunun alameti nedir?” dediler. Hz. Peygamber (s.a.s) de,
“Aldanma diyarına meyletmemek, ebedilik yurduna yönelmek ve gelmezden önce ölüm için hazırlık yapmak” buyurdu. Velhasıl Allah’a, va’d ve va’îdine karşı arzulu olmasını ve ölüm için hazırlanmasını gerektirir.
2) Hz. Peygamber (s.a.s)’in göğsü genişledi, açıldı. Böylece bütün işleri, canı sıkılmadan, morali bozulmadan ve endişeye kapılmadan yapar hale geldi. Öyle ki ister sıkıntılı, ister huzurlu anlarında olsun, hep gönlü ferah ve görevini ifa ile meşgul hale geldi. O halde “şerh”, genişletmek demek olup, manası gamdan, kederden, üzüntüden kurtarmaktır. Çünkü araplar, gammı, kederi, endişeyi, “Göğüs darlığı” diye ifade ederler. Bu tıpkı, “Andolsun Biz, senin göğsünün daraldığını biliyoruz” {Hicr, 15/97) ayetinde olduğu gibidir.
Burada şöyle birkaç soru sorulabilir:
Kalb Yerine Sadr Kelimesinin Kullanılması
Birinci Soru: Cenâb-ı Hak niçin burada, “kalb” değil de “sadr” (göğüs) kelimesini kullanmıştır?
Cevap: Çünkü vesvesenin yeri, Hak Teâlâ’nın da, “O şeytan, insanların sadırlarına vesvese verir” (Nâs, 114/5) buyurduğu gibi, “sadr” (göğüs)dür. Binâenaleyh bu vesveseyi gidermek ve bunu, hayır duygularıyla dğiştirivermek, şerh-i sadr “Göğsü açmak”tır. Binâenaleyh şüphesiz Hak Teâlâ, “şerh” işini, kalbe değil de, özellikle “sadr”a tahsis etmiştir.
Muhammed b. Ali et-Tirmizî de şöyle der: Kalb, aklın ve marifetin (bilginin) yeridir. Şeytanın esas hedef kalesi olan göğse yönelir. Orada ufacık bir gedik buldu mu, oraya hücum eder, ordusunu oraya indirir ve orada gammı, kederi ve hırsı yayar. Böylece de kalb sıkışır, daralır: Ne taatında lezzet, ne İslâm’ında tad bulur. Kişi düşmanını ta baştan kovar, mağlub ederse, düşman engellenmiş, emniyet meydana gelmiş; göğsü genişlemiş ve ubudiyyetini kolayca ifa eder hale gelmiş olur.
İkinci Soru: Hak Teâlâ niçin, “Elem neşrah leke sadrake” buyurmuş da, “Elem neşrah sadrake” buyurmamıştır?
Buna şu iki şekilde cevap verilir:
1) Hak Teâlâ, sanki, “lâm, lâm’a karşılıktır. Çünkü sen, bütün taatlarını benim için (li’l-lâh) yapmaktasın. Nitekim Hak Teâlâ, ”Ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım” (Zariyât, 51/56) ve “Beni zikretmek için namaz kıl” (Taha: 20/12). buyurmuştur. Binâenaleyh Ben de yaptığım tüm şeyleri senin için (li-eclike) yapıyorum” demek istemiştir.
2) Ayetin bu ifadesinde, risalet görevinin sağladığı tüm faydaların, Hz. Peygamber (s.a.s)’e yönelik olduğuna dikkat çekme vardır. Buna göre Hak Teâlâ sanki, “Senin göğsünü, Benim için değil, senin için gerişlerim” demek istemiştir.
Üçüncü Soru: Cenâb-ı Hak niçin, “Biz genişletmedik mi?” demiş de, “ben genişlettim” dememiştir?
Cevap: Buradaki mütekellim (Biz) nûnunu, ta’zim (saygı ve büyüklük) ifade eden nûn manasına alırsak, ayetin manası, “İn’âm edenin yüceliği, nimetin yüceliğine delalet eder. Böylece bu, “göğsü genişletme” işinin, künhünü akılların eremeyeceği çok büyük bir nimet olduğuna delalet etmiş olur. Yok eğer bu “nûr”u, çoğul “nûn”u olarak alırsak, bu hususta meleklerin de çalıştı. Böylece sen, etrafında, sağında-solunda meleklerin dönüp dolaştığını gördün ve kalbin güç buldu, kalbi kuvvetlenmiş olarak, bu peygamberlik görevini yerine getiren; karşındakilere bir heybet arzettin de bundan dolayı sana azab veremediler. Eğer sen, kalbi daralmış bir kimse olsaydın, onlar sana mutlaka gülerlerdi. Böylece kalbinin kuvvetini onlar için korku salan, göğsünün genişletilişini de onlar için darlık yapan o yüce Zatı, noksan safıtlardan takdis ve tenzih ederiz.
İlk Yorumu Siz Yapın