İçeriğe geç

Cenab-ı Hakkın İsimleri

Cenab-ı Hakkın İsimleri

Cenab-ı Hakkın isimleri.

el-ilâhü, Allâh
Bu isimleri büyük veliler daha çok anarlar. Gerçekten de en büyük zikir bu isimlerle olan zikirdir.

er-Rabbü, el-Hâlıku, el-Bâriü
İsimleri büyük sâliklerin (Allah yolunda zahidlikte yürüyenlerin) zikridir.

el-Musavvir, el-Mübdiü, el-Müıydü, el-Muhyî, el-Mümît
İsimleri de geçmişten ders alan, baktığını ibretle seyreden kimselerin daha çok andığı isimlerdir. Bu kabil kimseler de Cenab-ı Hakk’ı daha çok bu beş ismiyle zikrederler.
Cenab-ı Hakk’ın isimlerinden on çeşit isimler grubu meydana getiren ariflerin, böyle bir taksimatı yaparken, daha çok kişilerin meşrepleri ile isimlerin manalan arasında bir ilişki aradığını ve münasip bulduğu hallerin sahipleriyle isimlerin manasını birleştirmekten öteye geçmediğini görüyoruz. O’nun her ismi büyük ve güzel olduğu ve hepsinin de zikretmeye layık ve maksada uygun bulunduğu halde, bu şekilde bir sınıflandırmaya gidiş, zikredenin zikrinin neticesine kısa yoldan ulaşması ve bu husustaki bir inceliği kısa yoldan ve özet halinde vermiş olmak içindir. (Burada şahsın meşrebi de mühimdir. Zikrin tesiri, kalbe inmesi, zikredenin o isimle meşrep ittifakı içerisinde olmasına bağlıdır. Cenab-ı Hakk’a giden yollar, isimlerinden geçer. İsmin meşrebe uygunluğu ise kulu, O’na daha çabuk yaklaştırır.)

Değerli okuyucum! Bilmiş ol ki, Cenab-ı Hakk’ı Esmâ-i Hüsnâ’sı ile zikretmek iki şekilde olur:

1-    Bir kimsenin herhangi bir şeyhe nisbet (el) verip onun dediği şekilde ve tavsiyede bulunduğu isimlerle zikretmek,
2-    Bir kimseye Cenab-ı Hakk’ın ilham yolu ile telkin etmesi şekliyle yapılan zikir.

Bu kimseler ya meczubiyyet hali bulunan veya kendine has bir safıyyetin içinde bulunan kimselerdir. İlham yolu ile Cenab-ı Hakk’ın kendilerine zikir telkin ettiği kimseler, kendisi için seçtiği ve kendisinden başka her şeyden kopmuş olmaları için kendilerine meczubiyyet verdiği ve her türlü sorumluluktan kurtardığı kimselerdir. Bu kimseler, Allah’tan başka her şeye karşı bir yalnızlık görüntüsü içerisindedirler. Cenab-ı Hak bu kimselere yakınlığı nisbetinde tecellide bulunur. Onlar da kendilerine isabet eden tecellinin zevkinde müstağraktırlar.

Bir kimsenin, gerek bir mürşide intisabı ile onun tarafından kendisine tavsiye edilen isimleri belli ölçüler içerisinde zikretmesi, gerekse Cenab-ı Hakk’ın ilham yolu ile bazı kullarını kendi isimlerini zikretme lütfuna mazhar kılması, nefsanî duyguların ve şeytanî tortuların atılıp, gönlün bu yaramazlıklardan arıtılması içindir. Bu arıtma işi, belli bir seviyeye gelmiş kimselere mahsustur. Avam denilen ham tabakanın bu arıtma işi ile ilgileri yoktur. Onlar ne zikrederler, ne de zikrin neşesinden ve tecellilerinden anlarlar. Öyleyse onların her hususta hiçbir kelimeyi konuşmaya hakları da yoktur. Ayrıca meşrepleri gelişip belli olmamış avam için Cenab-ı Halde’m isimleri arasında seçim yapıp, meşrep aramak, meşrebe göre seçilecek ismin tesirinden bahsetmek, zikir esnasında meydana gelecek hallerden, tecellilerden ve zevklerden bahsetmek faydasızdır. (Avamı ibadet ortamında tutabilmek için, daha çok şer-i şerifin ittika ile ilgili hükümlerinden bahsederek onların zühdünü gerçekleştirmek ve belli ölçüler içerisinde İslâma bağlılıklarının devamını temin etmek gerekir.)

Allah’ım, bizleri Sen’in yolunda kararlılardan eyle…

Yukarıdaki ifadelerden anlaşıldığı kadarı ile, Cenab-ı Hakk’ın kulları üzerindeki bilfiil tecellilerinin nurları kendi ilahi isimlerinin zikredilmesine bağlıdır. Bu eserde bu hususu gereği gibi açıklamanın imkanı olmadığı gibi, konu da zaten bu eserin konusunun dışında ve üstündedir. Burada öğretilmesi istenen ve bilinmesi gereken şudur:

Cenab-ı Hakk’ı Esma-i Hüsna’sından herhangi bir ismi ile zikrederek ve bu zikrine gerçekçi bir niyet, iç ve dış temizliğine azami derecede riayetle aynı zamanda içindeki kötü duyguların atılması ve yerlerini Allah’ın ve sevdiklerinin sevgileriyle doldurmak esnasında girilir ve devam ettirilirse ve zikredilen mübarek isim çok çok tekrar edilir ise, o kimseye gerçek zikrin kapısı açılır, ondan sonra Allahü Teâlâ’yı yalnız diliyle değil, kalbi ve bütün kalıbı ile zikretmeye başlar. İşte zikrin bu makamında o kimseye bir takım perdeler aralanır ve gözlerine çektiği kudret sürmesi ile zikirden hasıl olacak nice sırlı tecellileri seyreder. Bir takım mukaddes sunuluşlara ve yine bir takım isimlerdeki sırlara ermenin mutluluğuna erer. Allahü Teâlâ’nın şu âyet-i kerimesini tasdik manasında bazı tecellilerle yüzyüze gelir. Kur’an-ı Kerim’de buyuruluyor ki:

“Ey mahremime layık gördüğüm kullarım! Sizler beni çok çok zikredin ki, Ben de sizi zikredeyim. Sizi, zikrimin yüce sırlarına aşina kılayım. Yüce yüce makamlarımda, meleklerime Ben de sîzlerden bahsedeyim. Hep sizi anayım.”

Bazı kimselerin zikri, Cenab-ı Hakk’a dua seviyesindedir. İsminin zikriyle yüceliklere ermek için değil de, belli bir maksadını O’na arzetmek için zikreder. Bu seviyedeki zikir, avamın zikridir. Has insanların zikri, belli bir maksat ve niyet gütmeden, sırf O’nu bol bol yâd etmektir. O’nun kullarından beklediği, istidatlı kullarının da zevkli meşgale haline getirdiği bu zikirden başkası değildir.

Allah ism-i şerifi ile zikir iki şekilde olur:

1.“Yâ Allâh” diyerek zikre devam edilir. Allah kelimesinin ebced hesabı ile karşılığı (66) rakamıdır.
2- Yahut da “Allâh” diye zikredilir. Zikre başlamadan önce niyet edilir ve ondan sonra boyun bir tarafa kırılarak ismin hem ağız hem de kalp ile birlikte ifadesine başlanır. (Allah’ım! Bizleri Seni çok zikredenlerden eyle. Amin.)

Kategori:Esmaül HüsnaVefk

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.