İçeriğe geç

Dua ile ilgili Hadis-i Şerifler

Duâ tle İlgili Hadis i Şerifler:

Duâ insanın korunacak silâhı, dinin temeli, yerlerin ve göklerin ziyasıdır.”

Duâ mü’minin atom kadar tesirli bir silâhıdır. Nasıl insan silâhla kendisinde bir kuvvet hissediyorsa, duâ ile de insan kedisinde bir manevî dayanak bulmuş ve ona güvenmiş oluyor. Duâ yapıp yatmak yoktur. Duâ ile beraber hareket etmek ve gereken saldırıyı yapmak şarttır. Peygamberimiz harbe gideceği zaman, önce duâ der, arkadan zırhını giyer ve hemen harb meydanına giderdi. Arslan gibi düşman karşısında ceng ederdi. “Ben duâ yaptım, artık bekleyeyim, hücum etmeyeyim.” demezdi. Çünkü herşeyi duâ ile beklemek, hareket etmemek haksızlıktır. İslâm bize duâ ile birlikte hareketinizi de gösteriniz, diyor. Ekini ekmeden mahsul beklemek, evlenmeden evlâd beklemek ne ise, yalnız duâ yapıp icabına bakmamak da öyledir.

İşte duâ yukarıda anlatılan şartlar muvacehesinde yapılırsa geçerlidir. Yoksa kurülcuruya bize manevî silâh olmuş olmuyor. Herşeyi olduğu gibi anlamamız lâzım geliyor. Aksi halde şifa beklerken, hastalık kaparız.

Cenab-ı Hak hadis-i kudsîsinde buyuruyor: Bana dua etmeyen kişiye gadap ederim (azarlarım). “<2>

Cenab-ı Hak kendisine duâ etmeyenin azarlanacağını bildiriyor. Zira duâ etmeyen kimse kibrini ve gururunu sürdürmek istiyor. Allah ise kibredenleri sevmiyor. İnsan her zaman için muhtaçtır. Yaratana sığınmak mecburiyetindedir. Hz. Allah, kul isterse vereceğini vaad ediyor. İnsanlar çok zaman yaptıkları vaadden vazgeçiyor. Hal böyle iken, yine insanlar insanlardan ihtiyaçlarını temin ediyor. Hiç sözünden dönmeyen Allah’tan istemek esastır, çünkü O’nun vereceği ölçüsüz ve sitemsizdir.

Duâ kulluğun can damarıdır.’^

Duâ, cidden bütün ibadetlerimizin özüdür. İnsan ancak duâ ile yaptıkları ibadetleri kabul ettirebilir ve yine duâ sayesinde yapmış olduğu günahlarını bağışlatabilir. Bu bakımdan duâ bütün emellerin hulâsasıdır. Buna sık bir süzgeç te diyebiliriz. Nasıl sütün temiz kısmını süt süzgeçleri ayıklıyorsa, amellerimizin temizini de ancak duâ süzgeçimizle ayıklayabileceğiz. Duâ dudakla değil, gönül ile ve ihlâsla yapılmalıdır. Arzu edilen noktaya ancak o zaman varılabilir.

Muhakkak ki duâ, gelen ve gelmeyen belâlara fayda verir. Ey Allah’ın kulları, sizler duâya devam edin.

Yapılan duâlar gelecek olan belâlara karşı bir duvar mesabesindedir. Cenab-ı Hak kullarına terbiye için veya günahlarını dökmek için belâ ve musibetlerden onları korur. Çünkü Peygamberimiz böyle haber vermiştir. Yukarıdaki hadis-i şerifi bunun canlı bir işaretidir. Nasıl ki hızlı akan suyu dıırr durmak için önüne bir duvar yapılıyor ve akan suyu o duvar durduruyorsa, gelen ve gelmeyen belaları da duâlarımız inşallah önleyecektir. Ancak sağlam imanla ve kuvvetli itikatla duâ etmek gerekir.

Kazayı ancak duâ önler ve ömrü yalnız iyilik uzatır.

İslâm inançlarına göre kaza, ezelde takdir buyurduğu şeylerin Allah tarafından yaratılmasıdır. Kader, ilim ve irade sıfatına, kaza ise halk etmek sıfatına aittir. Alah kullarına irade vermiştir. İyilik ve kötülük kendi isteği ile meydana gelmektedir. İki çeşit kaza vardır; bunların izahları ilm-i kelâmda yapılmıştır. Duâ ile gelen kazalar önlenebilir, bunu Peygamberimiz haber vermiştir. Nasıl kirleri sabun temizlerse, gelecek olan belâları da duâ öylece temizler. Onun için duâ böyle en önemli hadiseler için büyük bir siper sayılmaktadır.

Sizden biriniz duâ ettiği zaman, yapmış olduğu duasına âmin desin.

Bir insan ev.velâ yapmış olduğu duâya inanmalı ve duâ ederken “âmin” demelidir. “Âmin” manayı fiildir. Kabul demektir. Duânın kabulünü istemek hepimizin vazifesidir. Yoksa kabul olsun, olmasın ben yapayım da ne olursa olsun denmemelidir. Âmin demek yalnız biz ümmeti Muhammed’e verilmiş bir ilâhî bahşişdir. Ancak âmin kelimesini dudakla değil, kalble söylemek gerekmektedir.

Kalbinizde acıma hissi olduğunda duâ etmeyi bir avantaj bilin. Zira bu rahmet kaynağıdır. “<7>

Kalbde bir yumuşama hissedilince, yapılan dul rahmete ve kabule vesiledir. Resûlullah (s.a.v.): “Merhamet edin ki, merhamet olmasınız.” buyurmuştur. Onun için kalb vasıtasiyle ve merhamet hissiyle olan duâ daha özellik kazanmaktadır.

Ezan ve kamet arasında yapılan duâ geri çevrilmez

İslâm’da ezanın ne derece üstünlük taşıdığı şüphesizdir. Ezân sesi, Kur’-an sesi şeytanın hiç sevmediği seslerdendir. İşte bu sebeple ezan ve kamet arasında yapılan duâlar reddolunmayacak, mutlaka arzulanan istikamete doğru ilerleyecek ve Hakkın rızasına ulaşacaktır. Zaten bizim gayemiz, Hakkın rızasını kazanmaktır. Ezana hürmet, Allah’a hürmettir. Esefle kaydedelim ki, ezana gereken hürmet ve saygı gösterilmemektedir. Halbuki bu çağrının mana ve önemi çok büyüktür. Bunu yavrularımıza anlatmak ve onların da ilgilerini o noktaya doğru çekmek lâzımdır.

Kulun Rabbine en yakın olduğu an, secdede bulunduğu andır. O halde duayı çok yapın. “<9)

Secde namazın son huşû yeridir. Allah’a en yakın olan bir merhaledir. Buradaki yakınlık ilmî yönden bir yakınlıktır, manevî sahada bir feyizlenme hâlidir. Bir âyet i kerimede Mevlâ, habibine: “Secdeye kapan, bana yaklaş” (İkrâ’ sûresi) demiştir.

Şair bu hususta şöyle demiştir:

“Yüzünü yerler altına ko kim,

Hak Teâlâ asuman etsin seni. ”

Yani yüzünü Allah için yerlere kadar indirir, tevazu gösterirsen, Allah seni kıyamet gününde en yüksek makamlara çıkarır, demektir. İşte hakiki yükseliş budur. Onun için secde halinde yapılan duâ otururken yapılan duâdan daha geçerlidir. Nitekim Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde buyururlar ki:
“Kim ki secdede duâ niyyetiyle 41 defa ‘Lâilâhe illâ e’nte siibhaneke innî küntü minezzâlimine’ derse dileğini Mevlâ kabul buyuracaktır.”

Duanın kabul olunması yönünden en hızlısı, bir kimsenin gıyabında bir başkasına yaptığı duâdır.

Bir kimsenin din kardeşine, yüzüne karşı değil de arkasından onun hiç haberi olmadan yaptığı duâ daha geçerlidir. Çünkü onda riya denen illet yoktur. insanların birbirlerini duâ ile hatırlamaları müslümanlığın icâbıdır. Peygamberimiz, bir hadis-i şeriflerinde: “Günahsız ağızlarınızla duâ edin. ” buyurmuştur. Çünkü her insanın ağzı kendisi için günahkârdır, başkası için değildir.

Duâ etmekte acziyet göstermeyiniz. Çünkü duâ yapmak suretiyle hiçbir kimse kat’iyyen helâk olmaz. “<1,)

Duada tembellik hissetmek, gerinmek, esnemek ve istemeyerek duâ etmek iyi değildir. Âcizlik göstermek doğru olmaz. Bütün ibâdetlerde olduğu gibi, duâ etmek te canlılık ister. Yalvaran, isteyen kul mahrum olmaz, derler. Bu çok yerinde bir sözdür, isteyen hiçbir zaman mahrum kalmaz. Öyle ise istemekten usanmayalım. Zira Allah (c.c.) vermekten yorulmaz. Kul “Yâ Rabbî” dediği an, Hz. Allah “Lebbeyk = Buyur kuhım. Ne istersen iste. “der. Âcizlik yok canlılık var. İnanarak benden iste, demek istiyor.

Haktan istediklerimiz şeylerin bir kısmı bu dünyada verilmeyebilir. Çünkii onları Mevlâ bize öteki dünya için hazırlamıştır. Bu dünya nasıl olsa geçer. Fakat öteki dünyada ihtiyacımız daha fazladır. Biz yeterki duâ yapalım, sermaye biriktirelim, bizim soluklarımız zâyi olmaz. Onları Rabbimiz hesap ettirir ve karşılığını âhirette bize bol bol ihsan eder.

Allah nazarında duadan daha üstün bir şey yoktur. “<12)

Duâ yapmak kadar kıymetli ve şerefli hiçbir vazife ve kulluk yoktur. Kul, duâ etmekle Rabbine muhtaç olduğunu göstermektedir. Aksi halde ona muhtaç değilim demek ister. Halbuki herşeyi Allah’tandır, hiçbir hareketi kendisinden değildir. İbrahim Hakkı Hazretlerinin dediği gibi: “Ve hep muhtaç gayrullâh” Yam Allah’tan başka hepsi muhtaçtır. Nasıl olur da insan Rabbine sığınmaz, onun yolunda bulunmaz ve en şeref kazanacağı duâda bulunmaz. Kulun duâsı olursa Hak nazarında değeri olur, duâsı olmaz değeri olmaz. Nitekim yukarıda zikrettiğimiz âyetlerde bu husus açıklanmıştır. Rab-bimiz şöyle buyuruyor:

“(Ey Habibim, kâfirlere) de ki: Eğer sizin ibadetiniz ve duâmz olmamış olsa idi benim Rabbim size değer vermezdi.

Demek insanın duâsı ve ibadeti olmayınca varlığı ile yokluğu birdir. Değer ve kıymet, iman, ibadet ve duâ iledir. Çünkü insanın yaratılışının hikmeti, Allah’ı bilmek ve O’na kulluk etmektir.

Enes İbni Mâlik anlatıyor: Cebrâil Aleyhisselâm: “Yâ Râb, falan kulun arzusunu kabul et.” diye niyazda bulunur. Cenab-ı Hak şu cevabı verir: “Onu bırakın yalvarsın, çünkü ben onun sesini işitmeyi severim. ”

Demek oluyor ki, Allah Teâlâ kullarının yalvarmalarını sever.

Bir Mukayese:

İslâm bilginleri arasında duâ hakkında bir kıyaslama geçmiştir. Bunun özeti şöyledir:

İslâm bilginlerinin bir kısmı, “Duânın faidesi yoktur.” Diğer bir kısmı da; “Duanın faidesi vardır. Zira bunu Kur’an-ı Kerim haber vermektedir.” dediler.

Faidesi yoktur, diyenlerin ileri sürdükleri sebepler şunlardır:

“Duâ yapılan husus Allah nazarında makbul ise ve o iş olacaksa, mutlaka olacaktır, duâya ne lüzum var. Eğer Cenab-ı Hak nezdinde vuku bulma-yacaksa, böyle bir şey ile uğraşmamız fuzuli olur.

Bu fanî âlemde herşeyin yaratıcısı Allah’tır. Fakat duâ, Allah ezelde her ne yazmış ise o suretle meydana geleceğine dair kaza ve kaderi kabul etmeyip, kendi arzusunu tercih etmekten başka bir şey değildir. Duâdan maksat, kulların arzularına ait yalnızca bir yalvarış ve yakarış ise, Cenab-ı Hak o işi tekeffül etmiş ve söz vermiştir. Kullara ait bir maslahat niyaz edilmiyorsa, yine fuzuli ve beyhude bir meşgaledir.”

Bu ifadelere karşı Tefsir-i Kebir sahibi İmam Fahreddin-i Râzî’nin verdiği çok tatminkâr cevabın özetini veriyoruz:

“Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’inde Peygamber Efendimiz’e hitaben “Sana ruhdan, dağlardan, kıyametten, nereden dağıtacağımızdan, haram olan aylardan, içki ve kumardan, Zil-Karneyn’den, sorarlar. Sen cevaben onlara şöyle söyle diye tenbihatlarda ve talimatlarda bulunmuştur. Sanki Cenab-ı Hak şöyle demek istemiştir:

Ey kulum, duâdan başka her hususta sana bir vasıta lâzımdır. Fakat duâ da vasıtaya lüzum yoktur. O seninle benim aramda bilinmiş bir husustur. “Fe innî karîbun.” Yani ben kuluma yakınım. Âyet-i celilede kul ile Allah arasında sağlam bir bağ ve mühim bir sır vardır. Çünkü ölmeğe mahkum olan kul ezelî olan Allah’a yakın olamıyor. Fakat Cenab-ı Hak “Fe innî karîbun. ” diye kuluna yaklaşıyor. Kul dünya işlerine daldıkça Haktan uzaklaşıyor, fakat duâ yapınca Hakka yaklaşıyor ve Hakkı kendisine yaklaştırmak istiyor. Onun için duâ ibadetin efdali sayılıyor.

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’in bir çok yerlerinde duânın lüzumunu emrediyor: Meselâ: “Bana duâ edin ben kabul edeyim, “diyor. Yine Mevlâ buyuruyor: “Onlar sıkıntıya maruz kaldıkları vakit, Allah Teâlâ’ya tazarru ve niyaz etmediler mi? Etmeli idiler; lâkin kalpleri katılaştı. Şeytan da yaptıklarını kendilerine güzel gösterdi, yalvarıp yakarmadılar. ” “Allahü Teâlâ’dan korkarak ve rahmet ve icabetinden ümitvar olarak duâ ediniz. Allah ‘m rahmeti ihsan edenlere yakındır. ” Bunlara benzeyen daha bir çok âyetler vardır. Bunu inkâr etmek ne büyük cür’ettir. Kur’an-ı Kerim’de: “Istecib, ecib, ammenyecib” gibi kelimelerin delâletiyle duâların behemehal kabul buyurması lâzım gelir.

Devamlı yapılan duâların kabut edilmediği iddiasına gelince:

1-    Yukarıda zikredilen âyetlerin manaları mutlaktır. Fakat “Bel iyvâhıı ted’ûne feyekşifu ma ted’ûne ileyhi inşâe.” âyet-i celilesiyle dilerse kabul edeceğini takyiden beyan buyurmuştur. Şüphesiz ki mutlak olanlar mukavved olanlara bağlıdır.

2-    Duâcının kabul ettiği şey kaza ve kadere muvafık ise verilir. Değil ise, yapılan duâ ile nefsine bir ferahlık, kalbine bir sükûnet ve itminan gelir; meydana gelecek kaza ve kader ile belâya kolaylıkla katlanması husule gelir.

3-    Ebu Saîd el-Hudrî’den rivayet edilen hadis-i şerifte: “Müslümamn duâsı reddolunmaz, şer’an yasaklanmış bir şeye veya akraba ve taallûkatından olanların ölümüne duâ etsin, elbette böyle duâ kabul olunmaz. Kabul olunan du-âda yâ dünyada iken meyvasım görür veya âhiret için yapılan duânın faidesi saklanır veyahut duâsı nisbetinde gelecek bir kaza ve belâ def olunur.”

Bu hadis-i şerife göre yukarıdaki suali sormaya lüzum kalmıyor. Duânın meyvası âhirete saklanıyor veya farkına varmadığı belâya siper oluyor.

4-    Duâ eden kimsenin Cenab-ı Hakkın kaza ve kader, ilim ve hikmet sıfatları ile muttasıf olduğunu bilmesi lâzımdır. Bu sıfatları bilirse, “Ya Rab-bi, şu istediğim şey kaza ve kaderine, ilim ve hikmetine muvafık ise lütfen kabul buyur.” der. Yoksa kaza ve kaderle mücadele etmez.”

Tenbihü’l-Gafilîn isimli kitapta şöyle yazılıdır: Peygamberimiz Efendimiz şöyle buyurdu: “Kul acele etmedikçe daima hayırdadır.” Ashabı kirâm: “Nasıl olur ya Resûlallah?” dediler. Resûl-i Ekrem cevaben: “Kul, Allah’a duâ ettim de kabul buyurmadı demezse.” dedi.

Yezid er-Rakkâşî ismindeki sahabe (r.a.) buyurur: “Kıyamet gününde Cenab-ı Hak kulların duâlarını meydana çıkarır ve: ‘Vaktiyle yapmış olduğunuz falan, falan duânın sçvabı budur.’ denir. Bu hali görenler ‘Keşki dün-yadakiler de bu güne bırakılmış olsalardı.’ derler.”

Bunun için Atâullâh el-Hikemî şunu söylemiştir: “Duâya devam ve İsrara rağmen kabul olunmuyorsa senin ümitsiz olmana lüzum yoktur. Çünkü Cenab-ı Hak duâyı kabul buyuracağını vaad etmiştir. Fakat senin işine yarayacak bir halde bir zamana saklamak suretiyle, yoksa senin arzu ettiğin iş ve zamana göre değil.”

Görülüyor ki duânın lüzumu vardır. Bunu inkâr etmek veya küçümsemek mümkün değildir. Müslümanlar yaptıkları duâ ile ferahlanırlar, bir yen-liklik hissederler. Dilenci nasıl istemeğe çıktığı ve istemeği sıklaştırdığı vakit cebi doluyorsa, müslüman da Rabbinden çok çok istediği zaman, onun gönlü doluyor, ruhu neş’eleniyor ve kalbi cilâlanıyor.

Öyle ise ilk söz alan âlimlerin değil, bunlara cevap veren âlimlerin sözleri geçerlidir. Bilhassa büyük tefsir sahibi imamı Fahürrâzî’nin getirmiş olduğu delilleri son derece ikna edici ve mantık bakımından kabul olunacak seviyededir. Yapılan duânın kabulüne inanacağız ki, duâmızdan bir şey bekleyelim.

Büyük İslâm âlimlerimiz ve mütefekkirlerimizden İmamı Gazâlî, duânın önemi ve edebleri hakkında şöyle söylüyor:

Kur’an’dan sonra zikir ve duâ ile ihlâsla meşgul olandan daha faziletli bir kimse yoktur. Ve yaptığı bu amelinden daha makbul bir amel de yoktur.

Kaynak: Mecmuatul Ahzab – Ahmed Ziyaûddîn Gümüşhanevi

7 Yorum

  1. gamze gamze

    çok teşekkürler din kültürü ödevimde işe yaradı hoca hadislere hayran kaldı 100 aldım

  2. aslı kudret aslı kudret

    çokk teşekkür ederim nitelikli bir ödev yaptım sayenizde saolun 🙂

  3. muhammed muhammed

    teşekkürler çok yardımcı oldu

  4. Biraz daha kısa olsa daha güzel olurdu ama yine de teşekkürler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.